Kayıkçılık

Bir zamanlar İskele Kethüdası’nın denetiminde calısan kayıkcılar varmış ve Haliç’in iki yakası arasında fesli, şemsiyeli yolcularını kürek çekerek Galata’dan Eminönü’ne, Hasköy’den Balat’a günboyu taşırlarmış. Öyle ki 19.yy sonlarına kadar bu kayıkçı sayısının 10,000 adet olduğu söylenilir. Ulaşımın yanısıra, kayık sefaları, Osmanlı eğlencelerinin en keyifli, en güzeli olarak anılır. Hatta, kayık sefaları nice Osmanlı sanatçısına ilham olmuştur ve şarkılara, şiirlere vesile olmuştur. Osmanlı döneminde kayıklar kullanıldığı yerlere ve kullanan kişilere göre adlandırılırdı. Kayıklar arasında bir hiyerarşi vardı. Padişahı taşıyan kayık ise bu hiyerarşi içinde en önde yer alırdı. Padişahın kayığını sadece; kendisi, annesi, kadınları ve çocukları kullanabilirdi. Bu kayık, dönemin saltanatını, devletin kudretini ve gücünü simgeleyecek kadar görkemli idi.

Her hafta, Sultan sefaya çıkmadan önce limandaki silahlı gemilerden, Kız Kulesi’nden ve kıyıdan top atılırmış ve saltanat kayığına yol açmak üzere bir sürü saraylı kayık yola çıkarmış. Bu topların sesini duyan ve kayık alayını gören Osmanlı halkı Sultan’ı selamlamak üzere hazır beklermiş.

Abdülhamid, Dolmabahçe Sarayındaki tahta çıkma törenine bir Saltanat Kayığı ile gelmiş. Ancak, iki tahttan indirme olayından sonra tepelerdeki Yıldız Sarayına yerleşmiş ve 33 yıllık saltanatı boyunca görkemli teknelerin hepsi Dolmabahçe Sarayı kayıkhanesinde çürümeye terk edilmiş. Mehmet V Reşat (1909-1918) tahta çıkınca, Saltanat Kayığı geleneğini canlandırmaya çalışmış. Ancak, Imparatorluğun çöküşüyle, buharlı vapurların ve arabaların imalatıyla beraber yerleşim merkezleri tepelere doğru kaymaya başlamış ve kayıklar şehrin unutulan bir parçası olmuş. Taki 2002 senesine kadar saltanat kayığı İstanbul’un sularını görememiştir.

İstanbul’un fethinden, yâni 1453 senesinden 1850’lerin başına kadar 400 sene boyunca, Asya ile Avrupa kıtaları arasında 28 çeşit kayıkla yolculuk yapılırmış…

Eski İstanbul’da deniz ulaşımının araştırmasını yapan yazar Mehmet Mazak “Kayıklar” isimli kitabıyla konuya ışık tutuyor ve “Hemen her ihtiyaca göre bir kayık çeşidi vardı” diyor.

Bizans döneminden itibaren şehrin başlıca ulaşım aracı “Pereme” kayığıymış ve bugünün dolmuşları gibi kullanılıyormuş…

Saray mensupları sedef, kaplumbağa kabuğu, abanoz kaplı köşklerin yer aldığı “Saltanat” kayıkları ile yolculuk yaparlarmış…

Saray mensubu hanımefendiler ise “Kırlangıç” ve “Hanım iğnesi” kayıkları ile gezintiye çıkarlarmış… “Ateş” kayıkları yangın tulumbalarını, “At” kayıkları da yük hayvanlarını taşırmış…

Hâttâ sıcak havalarda yiyeceklerin bozulmasını önlemek üzere, dağlardan toplanan kar ve buzu taşımak için özel dizayn edilmiş kayıklar dahi mevcutmuş…

Bugün, ne içerisinde saz takımının bulunduğu “Saz” kayıkları, ne de deniz yüzeyinin temizliğinde kullanılan “Dolap” kayıkları var!..

Artık İstanbul Boğazı’ndaki kayık türleri birkaç çeşidi geçmiyor bile. Onların hepsi birer sanat eseriydi, lâkin çoğunun sadece resimleri kaldı günümüze…

İşte bahsi geçen 28 kayık türünün tam listesi…

1) Saltanat Kayığı Osmanlı döneminde kayıklar kullanıldıgı yerlere ve kullanan kişilere göre adlandırılırdı. Kayıklar arasında bir hiyerarsi vardı. Padisahı tasıyan kayık ise bu hiyerarsi içinde en önde yer alırdı. Padisahın kayıgını sadece; kendisi, annesi, kadınları ve çocukları kullanabilirdi. Bu kayık, dönemin saltanatını, devletin kudretini ve gücünü simgeleyecek kadar görkemli idi. Bir Fransız kontu bu kayıgın suları kılıc gibi kesen büyüleyici güzellikte olduğunu yazmış; “o işçilik o ihtişam diye tarif etmiş altın varaklı ahşapları”. Kayığın baş tarafındaki imparatorluğun simgesi olan kuşun som altından yapıldığını, kayıktaki köşkün adeta padişahın tahtı olduğunu ve tavanına, mücevherler yerleştirildiğini yazmış.

2) Hünkâr Kayığı İstanbul Kayıkları ölçüleri şekilleri ve tezyinatları bakımından diğer Akdeniz teknelerinden ayrı bir özellik taşırlardı. Kayıklar Haliç ve Boğaziçi güzelliklerini seyredebilecek özelliklerde yapılırlardı. İstanbul’un fethinden sonra Boğaziçi ve Marmara sularında Osmanlı hükümdarlarının bindikleri tenezzüh teknelerine Saltanat Kayığı denilmiştir. Deniz yolu ile sefere çıkan hükümdarlar büyük denizlere dayanıklı ve diğer donanma gemilerinden süslü baştardelere binerlerdi.

3) Pereme Kayığı  Pereme Bilinen haliyle Peremeci, Osmanlı Dönemi’nde İzmir’de inşa edilen ve genel olarak yük ve hayvan taşımacılığında kullanılan ve 13 metre boyunda olan bir taşıma aracıdır. Çok eskilere, Bizans dönemine kadar indiği tahmin ediliyor. Eski vergi kayıtlarında bir de peremeciyan (=peremeciler ) sözü geçmektedir. Osmanlı Bahriye Teşkilâtı’nın 17. Yüzyılda Tersâne-i Âmire adlı kitabında, “pereme-i esb-i Üsküdar” olarak ifade edilip şu şekilde tanımlanıyor. * Venedik ve İstanbul’un kimbilir daha ne çok benzerliği vardı eskiden…..

4) Piyade Piyade, çok narin ve zarif yapılı bir nevi kayık adıdır. Eskiden ekseriyetle İstanbul ve civarında kullanılan bu kayıklar makbul bir tenezzüh vasıtası idi.

Piyade, kayık adıyla kastedilen, daha doğrusu teknenin İstanbul’da yüzyıllardan sonra bir reform inceliğine varmış en rafine tipini temsil eden deniz binek aracıdır. Suda ok gibi kayan piyadeler, halkın, daha doğrusu zengin ve orta halli halkın, kendi ihtiyacı için yaptırıp kullandığı özel vasıtalardır.

Boğaziçi’nin incelmiş sanat anlayışının ruhunu, piyade kayığında görebiliriz. Hızla yol alan piyadeler çok hafif, ince, martı gibi uçan, kuğu gibi süzülen narin ve süslü kayıklardı.

Bizans’ın peremesi, Venedik’in Gondolu nasıl sembol ise; Şehr-i İstanbul’un ve Nehr-i Aziz’in (Boğaziçi) sembol deniz ulaşım vasıtası Piyade kayıklarıdır. Théophile Gautier; Venedik gondolunu, Türk kayığı yanında kaba saba bir sandukaya benzetir. Gondolculara da, Türk kayıkçılarının tersine “sefil serseriler” gözüyle bakar. “Dünyanın her köşesinde değişik şekillerde inşa edilmiş deniz vasıtalarındaki güzellik, piyade kayıklarının zarafeti ve inceliği karşısında pek sönük kalacaktır. Denize piyade kayığı kadar yakışan başka bir nakil vasıtası üretilememiştir ve üretilemez” Cabir Vada, Piyadeleri işte böyle tarif ediyor. Piyade Kayığı; Boğaziçi dilberi, suların başına tac ettiği birer nazlı efsane olarak nitelenmektedir. Piyadeler, ağır başlı, vakarlı, incelmiş bir medeniyetin elinden çıkmış bu rüya ve hülya beşikleri, sanki insan hünerinin değil de, Boğaziçi sularına Allah’ın armağan ettiği bir nakil vasıtası idi.

5) Pazar Kayığı Pazar Kayığı Pazar kayıklarının hayatı, bulunabilen ilk belgeye göre Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’da başlamış, 1960 senesine kadar devam etmiştir. Her Boğaz iskelesinin, hatta Haliç’teki küçük iskelelerin bile kendi pazar kayıkları vardı. Her Pazar kayığı bağlı olduğu Boğaz köyünün cami ya da kilisesinin vakıf malıydı. 1844 yılında İstanbul’dan boğazın sonuna kadar adam başı 30 paraya yolcu taşıdıkları bilinmektedir ve ayda üç yüz kuruş kadar gelir getirmekteydiler, bütün takımıyla birlikte on iki bin kuruşa satılabilirdi. Pazar kayıklarının asıl görevleri yük taşımak ve ulaşım olsa da zaman, zaman boğazda eğlence aracı olarak ta kullanılmakta idi. Geceleri Pazar kayığı mumları yanmış üç dört fener taşıyarak, hanende ve sazendeleri ile birlikte sazlı sözlü eğlence aracı olarak gezerdi. Ayrıca deniz kıyısında ikamet eden, alt sınıftan olan halkın düğün törenleri için sık sık kiralanmakta; çiçekler, bayraklar ve mendiller ile süslenip, ayrıca çalgı takımı tutulup, gelin götürülerek, gelin kayığı olarak ta kullanılmakta idi.

6) Ateş Kayığı

7) Odun Kayığı

8) At Kayığı

9) Safra Kayığı

10) Karamürsel

11) Mavna

12) Buz Kayığı

13) Kireç Kayığı

14) Yılan Dili Kayık

15) Taş Kayıkları

16) Geç Kayığı

17) Menzil Kayığı

18) Funda Kayığı

19) Balıkçı Kayığı

20) Dolap Kayığı

21) Kömür Kayığı

22) Elçilik Kayıkları

23) Hanım İğnesi Kayıkları

24) Kırlangıç Kayığı

25) Sandal

26) Saz Kayığı

27) Çete Kayığı

28) Kancabaş Kayığı

Gondol

İtalyanca ve İngilizce de gondola, gondol denir. Geleneksel kürekli bir Venedik aracıdır. Gondollar yüzyıllardır Venedik içinde taşıma anlamında önemlidir ve hala genel taşımacılıkta Büyük Kanal’da traghetti (feri) olarak hizmet vermesiyle bir role sahiptir. Onların birinci rolü aslında turistleri belirlenmiş bir ücret ile taşımaktır.

Gondol, ayakta duran ve ileri bakarak başı ile referans yapan kürekcisi tarafından küreğin sudan yararlanarak gondolu ileri itmesiyle su yüzeyinde ilerleyen bir araçtır. Popüler inanışın aksine gondol küreği punt boat adı verilen su botundaki gibi küreğin suyun dibine temasıyla sandalın itilmesi yöntemiyle yüzdürülmez. İki yüzyıl öncesine kadar gondollar yolculşarını yağmurdan veya güneşten korumak için küçük açık kabinlere sahipti. Venedik kanunları gondolların siyah renge boyalı olmasını zorunlu kılar, bu nedenle onlar şimdi siyah renge boyalıdır.

18nci yüzyılda birkaç bin gondol olduğu tahmin edilir. Bugün birkaç yüz gondol vardır ve bunların çoğu turistler tarafından kiralanır az bir miktarı ise kişilerin kendisine aittir ve kendileri için kullanırlar.

Genel taşımacılığın onlar için altın çağ olduğu zamanda, dört kişilik bir ekip vardı bunun üçü kürekçi ve dördüncü kişisi de sahile dayalı ve gondolun rezervasyonu ve yönetiminden sorumlusuydu.

Şehir hükümetinin gondolların değişimini yasakladığında, gondol yapımı 20nci yüzyıl ortalarına kadar evrim geçiriyordu. Kürek veya rèmo, kilit olarak bilinen fòrcola da tutulur. Forcola karmaşık bir biçimdir, küreğe çeşitli pozisyonları yapmasını sağlar. Dönüşler, duruşlar, geriye kürek çekme, yavaşlama haraketlerinin yapılmasını sağlar. Gondolun önündeki süs, fèrro (anlamı demir) olarak isimlendirilir ve pirinç (bakır, çinko alaşımı), çelik veya alimümyundan yapılabilir. Bu bir dekor olarak hizmet verdiği gibi gondolun kıç tarafında ayakta duran gondolcuya eş ağırlık için olup gondolun sola yatmasını önler.

Gondollar sekiz farklı ağaç tipinden el yapımı olup, (Köknar, Meşe, Kiraz, Ceviz,Karaağaç, Ihlamur, Karaçam ve Mahun) 280 parçanın birleşiminden meydana gelmektedir. Kürekler, Kayın ağacından yapılmaktadır. Gondolun sol tarafı, sağ tarafından daha geniş yapılır.

Enteresan teorilere karşın gondol kelimesinin kaynağı hakkında tatmin edici bir açıklama yoktur. Mark Twain 1867 yılında Venedik’i ziyaret etmiştir.

Yazmış bulunduğu The Innocents Abroad adlı eserinin 23ncü bölümününün çoğunu gondollar ve gondolculara ayırmıştır.

Kaynak : http://www.unutulmussanatlar.com/2012/12/osmanl-donemi-eski-kaykclk-tarihi-ve_63.html